-Ahmet Hoca web 2.0 ve video sunularını gruba ekledi.
-Bitirme sınavında 8 soru ara sınav konularından, 12 soru da son 3 haftadan olacak.
Duyuru
Gizem Er: 11/11/16

11 Kasım 2016 Cuma

HASTANIN GENEL DURUM DEĞİŞİKLİKLERİ





1. YAŞAM BULGULARI


Yaşam bulguları (vital bulgular) olarak ifade edilen vücut ısısı, nabız, kan basıncı ve solunum bireyin sağlık durumunun göstergeleridir. Bireyin fizyolojik işlevlerindeki değişiklikler yaşam bulguları değerlerine yansır. Bu nedenle yaşam bulgularının normal değerlerden sapması organizmada dengenin (homeostazisin) bozulduğunu ya da bir sorun olduğunu gösterir. 

Yaşam bulgularının ölçülmesi, hastanın yaşamını tehdit edebilecek en temel fonksiyonlarının izlenmesidir. Hastanın sağlık durumunun izlenmesinde ve ortaya çıkan sorunların tanımlanmasında son derece önemlidir. 

Yaşam bulgularının ölçümü oldukça kolaydır; ancak yaşam bulgularını etkileyen değişkenlerin bu bulgulara nasıl yansıdığını, aralarındaki ilişkinin ne olduğunu ve yaşam bulgularındaki değişikliklere yönelik girişimlerin neler olduğunun bilinmesi gerekir. 

Yaşam bulgularının izlenmesinin önemi;
  • Normal dıĢı durumları belirlemek,
  • DeğiĢikliklere göre uygun tedaviyi zamanında belirlemek,
  • Uygun bakım hizmetlerini belirlemektir.

Yaşam bulgularının izlenmesinde bilinmesi gerekenler;
  • Bulguların normal sınırları,
  • Hastanın tıbbi öyküsü ve kullandığı ilaçlar,
  • Bulgularda değiĢiklik yaratan çevre koşulları,
  • Ölçüm aletinin doğruluğu,
  • Doğru ölçüm kriterlerinin bilinmesi gerekir

YaĢam bulgularının değerlendirilmesini gerektiren durumlar;
  • Hasta kabulünde ve muayeneye hazırlarken,
  • Doktor istemine uygun zamanlarda,
  • Hastanın durumunda ani bozulma olduğunda,
  • Kalp ve solunum sistemini etkileyen ilaçların uygulamasından önce ve sonra,
  • Cerrahi işlem öncesi ve sonrası,
  • Yaşam belirtilerini etkileyebilecek girişimlerden önce ve sonra,
  • Tanı işlemlerinden önce ve sonra,
  • Kan ve kan ürünleri transfüzyonundan önce, transfüzyon süresince ve sonrasında,  Hasta kendisinde bir farklılık hissettiğinde yaşam bulgularının izlenmesi gerekir.

Yaşam bulgularının izlenmesinde dikkat edilecek noktalar;
  • Yaşam bulgularının belirlenen periyotlarda alınmasına,
  • Ölçülen bulgunun normal sınırlarına,
  • Hastanın tıbbi öyküsü ve kullandığı ilaçlarına,
  • Elde edilen verilerin bir önce alınan verilerle karşılaştırılmasına,
  • Bulgulardaki değişiklikleri oluşturan çevre koşullarına,
  • Ölçüm aletlerinin doğruluğuna ve doğru ölçüm kriterlerine dikkat edilmelidir.
  • Yaşam bulgularını etkileyen faktörler;
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Fiziksel aktivite
  • Günlük döngü
  • Emosyonel durum (Duygu durumu)
  • Çevre
  • İlaçlar
  • Diğer faktörler


1.1. Vücut Sıcaklığı 

İnsan organizmasının işlevsel olabilmesi için belirli bir düzende ısıya gereksinimi vardır. Organizma yalnızca 35-43°C arasında canlılığını sürdürebilir. 
Vücut sıcaklığı, iç ısı ve yüzey ısısı olmak üzere iki tip ısıdan oluşur. Vücudun iç ısısı derin dokuların ısısıdır ve çok düzenlidir, normal değeri 37±1°C'dir. Isı üretimi ile ısı kaybını sağlayan tüm ısı kontrol mekanizmaları bu değeri sürdürmeye çalışır. Bu sayede vücudumuzun iç dengesi için gerekli ısı korunur. Vücudun yüzey sıcaklığı, çevre sıcaklığı ile ilişkili olarak daha kolay düşer ya da yükselir.


1.1.1. Vücut Sıcaklığı Ölçüm Bölgeleri 

Aksiller yol (Koltuk altından ölçüm):
Termometre koltuk altına yerleştirilerek en az 5 dakika bekletilmelidir.
Oral yol (Ağız içinden ölçüm) :
Termometrenin gümüş kısmı hastanın dilinin altında kalacak şekilde yerleştirilir ve en az 3 dakika beklenir.
Rektal yol (Makattan ölçüm): 
Hasta Sim’s pozisyonuna alınır ve termometrenin gümüş kısmı; 
Bebeklerde 1 – 1.5 cm 
Çocuklarda 2 – 2.5 cm 
Erişkinde 3 – 3.5 cm anüsten içeriye ilerletilmelidir.
Frontal yol (Alından ölçüm): 
Temassız termometre kullanılıyorsa alına temas ettirilmeden ölçüm yapılır.
Timpanik yol (Dış kulak yolundan): 
Timpanik termometre dış kulak yolu 1/3’lük kısma yerleştirilerek ölçülür.



1.1.2. Vücut Sıcaklığı Ölçen Araçlar



1.2. Nabız

Nabız, kalbin sol ventrikülünün sistolü (kasılması) sırasında aorta attığı kanın damar duvarına yaptığı basıncın deri yüzeyinden hissedilmesidir. 
Nabız ölçümü; kalbin dakikadaki atım sayısı, ritmi ve dolgunluğunun doğru ve uygun teknikle ölçülmesidir. Nabız iki amaçla değerlendirilir:
  • Kalbin hızı, ritmi ve kasılma gücünün değerlendirilmesi,
  • Periferik damar hastalıklarının tanımlanması

Nabız ritmi: Kalp atımları birbiri ardına düzenli aralıklarla olur. Buna regüler nabız denir. Kalp atımlarının düzeninin dolayısıyla nabız ritminin bozulduğu duruma ise aritmi denir. Disaritmi: Atımların düzenli ve eşit aralıklı olmamasıdır. Nabız defisiti: Radyal ve apikal nabız arasındaki farktır. Bu fark kalbin zayıf atımlarının perifere yansımaması sonucu oluşur. Bigemine nabız: Nabzın her normal vuruşunun ardından bir ekstra sistol alınmasına bigemine nabız denir.

Nabız hacmi (volümü): Nabız hacmi, kalbin kasılma gücünün kaba bir göstergesidir. Sol ventrikülün her kasılmasında perifere gönderdiği kan miktarını göstermektedir. Kan volümü arttığında, kanın arter duvarına yapacağı basınç arttığından nabız daha dolgun hissedilir. Zayıf nabız zor palpe edilir. Nabzın Ģiddetinin, dolgunluk hissinin azalmasına veya kaybolmasına filiform (ipliksi) nabız denir. Nabız sayısı 130 ’un üzerinde ve belli belirsiz hissedilir. 

Nabız alınması gereken durumlar;
  • Muayene öncesinde,
  • Kliniğe yeni yatışlarda,
  • Hekim istemine uygun zamanlarda,
  • Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akĢam),
  • Diğer vital bulgularda değiĢiklik olduğunda,
  • Tanı işlemlerinden önce ve sonra,
  • İnvaziv girişimlerden önce ve sonra,
  • Post-operatif dönemde; ilk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta.
  • Nabzı etkileyen ilaçları (antiaritmik vb.) uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında.

1.2.2. Nabız Alınan Bölgeler




1.2.3. Nabız Sayma Tekniği

Nabız sayma işlemi palpasyon ve oskültasyon tekniği ile yapılır.
Palpasyon yöntemiyle nabız alma: Kliniğe yeni yatan hastalarda, kalp hastalarında ve aritmi durumunda nabız seçilen arter üzerinde 1 dakika sayılarak yapılır. Regüler bir nabız; 30 saniye süresince sayılır, çıkan sayı 2 ile çarpılarak nabız sayısı bulunur.
Oskültasyon yöntemiyle nabız alma: Kalbin apeksinden steteskop ile alınan nabızdır.1 dakika sayılır (Apeks: Midklavikular hat ve 5. interkostal aralık kesişim noktasıdır.).



1.3. Solunum 

1.3.1. Solunum ve Özellikleri 

Ventilasyon: Solunum 
İnspirasyon: Soluk alma 
Ekspirasyon: Soluk verme 
Kondüksiyon: Solunum yollarından akciğerlere hava hareketi 
Difüzyon: Eritrositler ile alveoller arasındaki oksijen- karbondioksit değişimi
Perfüzyon: Kan gazlarının pulmoner kapillerden kana doğru yayılması

 Solunum hızı (sayısı): 
Solunum hızı bir dakikada gerçekleşen inspirasyon ve ekspirasyon sayısıdır.=
 (1 soluk alma + 1 soluk verme =1 solunum hızı).

Normal solunum hızı yaşa göre değiĢiklik gösterir: 
Yenidoğanda 30-35/dk
0-1 yaş          26-40/dk
1-6 yaş          20-30/dk
6-11 yaş        18-24/dk
11-16 yaş      16-24/dk
Yetişkin         16-20/dk
İleri yaş         12-24/dk

Solunum hızının dakikada 10’un altına düşmesine bradipne, 24’ün üzerine çıkmasına taşipne denir.



Solunumun sayıldığı durumlar;
  • Muayene öncesi hasta hazırlığında,
  • Kliniğe yeni yatışlarda,
  • Hekim istemine uygun zamanlarda,
  • Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akĢam), 
  • Diğer vital bulgularda değişiklik olduğunda,
  • Tanı iĢlemlerinden önce ve sonra,
  • İnvaziv giriĢimlerden önce ve sonra,
  • Solunumu etkileyen ilaçları uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında,
  • Post-operatif dönemde; ilk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde, hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 

1.4. Kan Basıncı 

Arteryel kan basıncı ölçümü (arteryel tansiyon), kalpten pompalanan kanın atardamar duvarına yaptığı basıncın aletle ölçülmesidir. Hastanın arteryel kan basıncının ölçülmesinde amaç, doğru ve uygun teknikle ölçülmesi ve değerlendirilmesidir.

 1.4.1. Kan Basıncı ve Özellikleri





Kan basıncı değişiklikleri;
  • Hipertansiyon: Değişik zamanlarda ve en az üç kez yapılan ölçümlerde sistolik kan basıncının 140 mm/Hg, diastolik kan basıncının 90 mm/Hg üzerinde olmasına hipertansiyon denir.
  • Hipotansiyon: Sistolik kan basıncının 90 mm/Hg, diastolik kan basıncının 50 mm/Hg’nin altında olduğu tansiyondur.
  • Ortostatik (postural) hipotansiyon: Bireyin aniden ayağa kalkması veya aniden yatar pozisyondan oturur pozisyona gelmesi sonucu ortaya çıkan hipotansiyon durumudur. Ani pozisyon değişikliğinde periferik damarların vazokonstrüksiyona geçmesi gecikir, böylece beyne giden kan miktarı azalır ve kan basıncı düşer. 




Kan basıncının ölçüldüğü durumlar;
  • Muayene öncesi,
  • Kliniğe yeni yatışlarda,
  • Hekim istemine uygun zamanlarda,
  • Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akĢam),
  • Diğer vital bulgularda değişiklik olduğunda,
  • Tanı işlemlerinden önce ve sonra,
  • İnvaziv girişimlerden önce ve sonra, 
  • Kan basıncını etkileyen ilaçları (dopamin, dobutamin, beta bloker vb.) uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında,
  • Post-operatif dönemde; İlk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde, hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 




1.4.2. Kan Basıncı Ölçüm Aletleri




1.4.3. Kan Basıncı Ölçme Teknikleri 



Kan basıncı ölçülecek ekstremitede aşağıdaki durumlardan herhangi biri varsa ölçüm yapılmamalıdır:
  • Tromboembolitik tedavi (Damardaki tıkanıklığın giderilmesi),
  • Mastektomi (Meme dokusunun ameliyatla çıkarılması),
  • Arteriovenöz fistül (Atardamarlarla toplardamarların doğrudan doğruya birbirleriyle ağızlaşması),
  • Amputasyon (Organın kesilmesi),
  • Kontraktür (Kas kasılmasına bağlı eklemin normal postürde olmaması),
  • Ödem (Sıvı birikmesi),
  • Açık yara,
  • Fraktür ( Kırık),
  • Paralizi (Felç),
  • Derin ven trombozu (Damarda pıhtı olması),
  • IV infüzyon tedavisi vb. 


 2. BİLİNÇ DEĞİŞİKLİKLERİ

 2.1. Bilinç ve Bilinçle İlgili Kavramlar

Beynin normal fonksiyonlarında meydana gelen bir hasar nedeniyle uyku hâlinden başlayarak hiçbir uyarıya yanıt alınamamasına kadar giden bilincin kısmen veya tamamen kapanmasına bilinç kaybı denir. Hastanın bilinç durumunun değerlendirilmesi, nörolojik değerlendirmenin temel taşlarından birisidir.  

Bilinç açık: Hastanın kendisi ve çevresinin farkında olmasıdır. 
Oryante: Hastanın kişi, yer ve zamana uyumunun olmasıdır. 
Dezoryantasyon: Hastanın kişi, yer ve zamana uyumunun olmamasıdır. 
Koopere: Hastanın çalışanla iş birliği hâlinde bulunmasıdır. 
Konvulsiyon: Yoğun heyecan bozuklukları, ajitasyonlarla karakterizedir.
Konfüzyon: şuurun en hafif bozukluk şeklidir. Çevrenin tam farkında değildir, zaman ve yer oryantasyonu bozulmuştur. Hasta uykuda değildir; fakat çevresinde olup bitenleri tam fark edemez, değerlendiremez, uygun tepki veremez. 
Deliryum: Hastalar çevre ile iliĢkisini tamamen kaybetmiş, gürültücü, konuşkan, suçlayıcı, ajitedir ve uyku bozukluğu vardır. 
Somnolans-Letarji: Sözel uyarılarla veya hafif ağrılı uyarılarla uyarılabilen ancak uykuya meyilin arttığı, oryantasyon ve kooperasyonun bozuk olduğu bir tablodur. Hasta uykuya eğilimli, sesli uyaranla uyandırılır, sorulara doğru cevap verir, kendi hâline bırakılınca yine uyur. 
Stupor: Sesli uyaranlara cevap alınamaz. Kuvvetli, ağrılı, tekrarlanan uyaranlarla hasta gözlerini açar, bu sırada sözlü emirleri yerine getiremez veya yavaş ve yetersiz yerine getirir. 
Koma: Bilincin tam ya da tama yakın kaybolduğu hiçbir uyarıya yanıt alınamadığı tablodur. Uyanıklık ve şuur kaybı ile karakterizedir. Derin komada hasta ağrılı uyaranla da uyandırılamaz. 

2.2. Bilincin Değerlendirilmesi 


GKS (Glasgow Koma Skalası):

2.3. Bilinçsiz Hastalara Yapılacak İşlemlerde Alınacak Güvenlik Önlemleri 

Bilinçsiz hastalara bakım uygulanırken dikkat edilecek noktalar;
  • Hastanın kimlik doğrulaması yapılmalı,
  • Tüm bakım ve girişimler ilgili formlara kaydedilmeli,
  • Enfeksiyonlara yönelik komplikasyonların önlenmesinde hastane enfeksiyon kontrol komitesi ile birlikte çalışılmalı,
  • Yaşam bulguları hastanın durumuna / hekim istemine uygun sıklıkla kontrol edilmeli,
  • Hastanın günlük sistem tanılaması yapıldıktan sonra bakım planına göre bakım gereksinimleri belirlenmeli,
  • Hastanın günlük / haftalık hijyen gereksinimleri karşılanırken uygun yöntem ve teknikler kullanılmalı, güvenlik önlemleri alınmalıdır. 

3. DERİ DEĞİŞİKLİKLERİ

3.1. Derinin Yapısı ve Özellikleri 


Epidermis (üst deri): Derinin alt bölümlerini koruyan en dış tabakasıdır. Bu tabakada kan damarları ve sinirler bulunmaz. Üst derinin dış bölümü ölü hücrelerden meydana gelmiştir. Derinin rengini belirleyen hücreler bulunur. Deriyi zararlı ışınlar, mekanik hasar, kuruma ve mikroplardan korur.

Dermis (alt deri): Epidermal tabakanın altında, cildin ikinci tabakasıdır. Üst deriye göre daha kalındır ve canlı hücrelerden oluşur. Dermiste kan damarları, sinirler, ter bezleri, yağ bezleri, kıl folikülleri ve duyu sinirleri olan reseptörler de bulunmaktadır. Deriye esnekliğini verir ve ince elastik lifler bu tabakada bulunur.

Hipodermis (subkutan doku): Derinin en alt tabakasıdır. Yağ bezleri, ter bezleri ve kıl foliküllerini içerir. Vücudu çarpmalara ve vurmalara karşı korur ve vücudun ısı kaybını önler. 

3.2. Deride Görülen Değişiklikleri






3.3. Hastanın Pozisyonuna Göre Basınç Bölgeleri



3.3.1. Bası Yaralarına KarĢı Koruyucu Önlemler 

Hastanın genel durum kontrolünde; bası yarası açısından risk taşıyan bölgeleri saptamak, gereken koruyucu önlemleri almak, derinin bütünlüğünü sürdürmek için gerekli ortamı sağlamak veya korumak gerekir.







BİYOLOJİK ÖRNEK ALMA VE NAKLİ





1. BİYOLOJİK MATERYAL ALMA 

Hastadan analiz amacıyla alınan çeşitli vücut sıvıları (kan, idrar, gaita, beyin omurilik sıvısı, balgam vb.), doku örnekleri biyolojik materyal olarak adlandırılır. Hastalığın tanısı ve tedavi sürecinin değerlendirilmesinde laboratuvar sonuçları önem arz etmektedir. Bir test sonucunun doğru çıkması; uygun yöntemlerle örnek alınmasına, alınan bu örneklerin uygun olan saklama koşullarında saklanmasına ve uygun şartlarda laboratuvara gönderilmesine bağlıdır.

Laboratuvarda analiz işlemleri 3 aşamada incelenir:

  1. Preanalitik Evre: Testin klinisyen tarafından istenmesiyle laboratuvarda analiz edilmesine kadar geçen süreçtir. Bu dönemde yapılan hatalar test sonuçlarının yanlış çıkmasına sebep olacağı için bu dönemde dikkatli ve uygun yöntemlerle örnek alınması, alınan örneğin uygun şartlarda saklanarak laboratuvara gönderilmesi test sonucunun doğruluğu için önemlidir.
  2. Analitik Evre: Laboratuvarda analizin yapıldığı evredir.
  3. Post Analitik Evre: Testin sonuçlanmasından klinisyene ulaşmasına kadar geçen süreçtir. Laboratuvarlarla ilgili hata kaynakları araştırıldığında hataların yaklaşık %68‟inin preanalitik evrede, %20‟sinin post analitik evrede ve sadece %12‟sinin analitik evrede olduğu tespit edilmiştir. 

1.1. Klinik Tıbbi Laboratuvarlar

1.1.1. Klinik Biyokimya Laboratuvarı

Hastalıkların tanısı ve hastalık sürecinin incelenmesi açısından vücudun çeşitli sıvı, salgı ve doku örneklerinin moleküler yapı düzeyinde analizlerinin yapıldığı laboratuvardır

1.1.2. Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı 

Klinik Mikrobiyoloji; insanda mikroorganizmaların neden olduğu hastalıkların tanısı, ayırıcı tanısı, önlenmesi, korunulması, tedavinin yönlendirilmesi ve izlenmesi, antimikrobiyal ilaç direncinin izlenmesi amacıyla hastaya ait tüm biyolojik örneklerin incelenmesinde; mikrobiyolojik, immünolojik ve moleküler testlerin seçimi, testlerin yapılması, sonuçların yorumlanması ve tıbbi konsültasyonu da içeren kliniğe özgü bir laboratuvar bilimidir.

1.1.3. Klinik Hematoloji Laboratuvarı 

Hematoloji; kanın yapısını, kan hücrelerinin morfolojilerini (şekil ve yapılarını), kan yapan organları (kemik iliği, lenf nodülleri, dalak) ve kanın fizyolojisini (görev ve işleyişini) inceler

1.1.4. Patoloji Laboratuvarı 

Patoloji, organ ve dokularda oluĢan yapı ve fonksiyon bozukluklarını inceleyen bilim dalıdır. Böylece patoloji, hastalık bilimi anlamını taşır. Patoloji laboratuvarı; organ, doku ve hücrelerin normal yapılarını bozan, çıplak gözle (makraskopik) ya da çeşitli mikroskoplarla (mikroskopik) görülebilen değişiklikleri; yani morfolojik lezyonların varlığının araştırıldığı laboratuvardır. Patoloji laboratuvarı çalışmalarında makroskopik tanımlama ve dokuların örneklenmesi basamağı hariç tüm işlemlerde teknisyenlerin rolü çok önemlidir. Bu nedenle diğer tıbbi laboratuvarlara oranla patoloji kadar “teknisyen bağımlı” bir bölüm yoktur. Teknik eleman sayısı ve kalitesi yeterli değilse hatalı sonuç riski oldukça yüksektir. 

1.2. Biyolojik Analiz Örnekleri

  • Kan
  • İdrar
  • Beyin-Omurilik Sıvısı (BOS)
  • Balgam
  • Gaita
  • Doku Parçaları

1.3. Laboratuvar Testlerini Etkileyen Faktörler 

Klinik laboratuvarlar sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli bileşenlerden biridir. Klinik laboratuvarların başlıca fonksiyonu; klinisyenlere hastaların teşhis, tedavi ve takiplerinde önemli bilgiler sağlamaktır. Bu bilgilerin en kısa sürede doğru, güvenilir ve en az maliyetle elde edilmesi istenir. Doğru ve güvenilir test sonuçları elde etmek için örnek alma öncesinden başlayarak sonuçların raporlanıp klinisyene ulaşmasına kadar geçen süreçteki değişkenlerin ve etkilerin bilinmesi, sonuçların doğru yorumlanması açısından gereklidir. Laboratuvar hizmetini „sadece cihaza kan verip sonuç almak‟ düşüncesi olarak algılamanın son derece yanlış bir yaklaşım olduğunu bilmek gerekir.

1.3.1. Postürün Etkisi 

Normal bir eriĢkinin ayakta durma hâlindeki kan hacmi, yatan bir kişiye göre 600- 700 ml daha azdır (%10‟luk azalma). Dik oturuşta, proteinsiz mayi kapiller aracılığıyla dokulara geçeceğinden plazma hacminde önemli farka neden olur. Bunun sonucu olarak bütün proteinlerin konsantrasyonu artacaktır (Enzimler, protein yapısındaki hormonlar, proteine bağlı taşınan ilaçlar, kalsiyum ve bilirubin). Birkaç günlük yatak istirahatinde plazma ve ekstrasellülerin mayi hacmi düşer. Bu sebeple hematokrit %10 artar. Uzamış yatak istirahatinde ise sıvı retansiyonu olur. Protein ve albumin düzeylerinde azalma görülür. Kemik kalsiyum mobilizasyonu sonucu iyonize kalsiyum miktarı artar. 

1.3.2. Egzersizin Etkisi 

Egzersizin vücut sıvıları üzerine etkisi aktivitenin süresi ve derecesine bağlıdır. Egzersiz sonunda alınan kan örneklerinde aspartat aminotransferaz (AST), laktat dehidrogenaz (LDH), kreatin kinaz (CK), üre, kreatinin, transferin sonuçlarında yükselmelerin olduğu, kan glukozunun değişimler gösterebileceği, plazma renin aktivitesi, aldosteron, büyüme hormonunun patolojik düzeylere ulaştığı göz önünde bulundurulmalıdır. Hematüri ve proteinüri görülür. Egzersizin bir preanalitik değişken olarak etkisinin en aza indirilmesi için kan verilmesinden bir gün önce ağır spor, uzun mesafe yürüyüşü veya koşusu yapılmaması önerilmektedir. Egzersiz bazı hormonlarda da değişimlere neden olur. En önemli değişiklik serbest T4 düzeylerinde olur. Serum TSH, T3 ve tiroksin düzeyleri herhangi bir değiĢim göstermez iken serbest T4 %35 kadar artar ve 6-7 gün içinde normale döner. 

1.3.3. Açlık Durumu 

Genellikle laboratuvar testleri için 10-12 saat açlık süresi istenir. Bu sürenin 16 saatten uzun olması tercih edilmez. 

1.3.4. Besinlerin Etkisi

 Bazı plazma bileĢenlerinin etkisi öğün içinde alınan gıdalarla değiĢiklik gösterebilir. En büyük artıĢ, serum glukozu, demir, total lipd ve alkalen fosfataz seviyelerinde görülür. Kahve, çay, kola gibi kafein bulunan içecekler de kan bileĢenlerinin konsantrasyonunu etkiler.


1.3.5. Sigara

İçerdiği nikotin nedeniyle birçok laboratuvar testini etkiler. Bunlar arasında lipidler, hormonlar, vitamin B12 ve CEA sayılabilir. Glukoz toleransı da sigara içenlerde bozulmuştur. 

1.3.6. Alkol Alımı 

Alkol tüketimi kısa ve uzun süreli etkilere bağlı olarak birçok laboratuvar analizi üzerinde değişikliğe neden olabilir. Alkol alımından 2-4 saat sonra etanol; plazma glukoz düzeylerini azaltır, ürik asit ve laktat düzeylerini artırır. Uzun süreli alkol kullananlarda ise GGT, AST ve ALT düzeylerinde artışa neden olur. Ayrıca alkol alışkanlığı olanlarda ortalama eritrosit hacminde (MCV) artış olduğu bilinmektedir. Alkol alımından sonra hiper trigliseridemi görülür. 

1.3.7. ilaç Kullanımı 

İlaçların laboratuvar testlerine hem in vivo hem in vitro etkileri mevcuttur. İlaçlar intramusküler olarak verildiğinde kas irritasyonuna neden olur. Bu durum bir kısım enzimlerin artmasına neden olur (kreatinin kinaz, aldolaz ve laktat dehihrogenaz gibi). Diüretik ilaçlar hiponatremiye yol açar. Thiazidler hiperglisemiye neden olabilir. Laboratuvar testlerine en önemli etkiyi yapan ilaçlardan biri fenitoindir. Hastada kalsiyum ve fosfor seviyelerini azaltır ve alkalen fosfatazı yükseltir, indirekt bilirubin miktarını düşürür, GGT aktivitesini yükseltir. Ayrıca serumda T3 ve T4 değerlerini düşürür. Testleri yorumlarken kullanılan ilaçların etkisi mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. 

1.3.8. Ateş 

Serum hormon düzeyleri yanı sıra lipidler, kalsiyum düzeyi, ürik asit gibi birçok parametreyi etkiler. 

1.3.9. Transfüzyon 

Total kan veya plazma transfüzyonu verilen miktara bağlı olarak plazma protein konsantrasyonunu yükseltir. Glukoz çözeltilerinin infüzyonu, plazma fosfat ve potasyum konsantrasyonlarını azaltır.


1.3.10. Yaş ve Cinsiyetin Etkisi 

Laboratuvar testleri için genel olarak çocuk, adolesan, erişkin ve yaşlılık dönemlerine ait referans değerler vardır ancak özellikle yeni doğan dönemine ait çok farklı referans değerleri vardır. Örneğin; alkalen fosfataz, kemik büyümesine paralel olarak pubertede en yüksek değerlere ulaşır. Puberteden sonra aktivite azalır. Kadın ve erkek cinse ait yapısal farklılıklar endokrin testler balşta olmak üzere birçok biyokimyasal ve hematolojik testte referans değerlerin çok değişik olmasına yol açmaktadır. Örneğin; CA-125 menstrüel periyot da normalin iki katına çıkabilir. 

1.3.11. Gebelik 

Gebelik her ne kadar fizyolojik bir durum olsa da organizmada meydana gelen değişiklikler birçok laboratuvar parametresini etkiler. Gebelikte en önemli değişiklik ortalama plazma hacmindeki artışa bağlı hemodilüsyondur. Tüm laboratuvar test sonuçlarının yorumlanmasında dikkate alınmalıdır. 

1.3.12. Biyolojik Ritim 

Gün içerisinde bazı analitlerin salınımı, metabolizması ya da dolaşıma çıkmasında değişiklikler görülebilir. Örneğin; serum demiri 08.00-14.00 saatleri itibariyle aynı hastanın iki ayrı zamandaki numunesine göre %50 gibi fark gösterebilir. Sabah 06.00 civarında serum kortizol düzeyleri pik yaparken gece 00.00‟ da en düĢük düzeylere inmektedir. Ayrıca öğleden sonra yapılan glukoz tolerans testlerinde glukoz değerleri sabah yapılanlara göre daha yüksek çıkar. 

1.3.13. Mevsimsel Değişiklikler

Özellikle yaz ve kış mevsimi arasında bazı laboratuvar parametreleri farklılık gösterir. Bunlar arasında D vitamini düzeylerinin yazın daha yüksek olması, trigliserid ve total kolesterol düzeylerinin yazın kışa göre daha düşük olması sayılabilir. 

1.3.14. Rakım 

Deniz seviyesinden daha yüksek yerlerde yaşamak bazı laboratuvar parametrelerini etkiler. Hemoglobin, hematokrit ve CRP gibi testlerde yükseklik görülür.


1.4. Laboratuvar Tetkikleri Öncesinde Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar 

Tetkik İstemleri 
  • Elektronik istemlerde hasta ad-soyadı, dosya numarası, doktor bilgisi, geldiği bölüm bilgilerinin doğruluğu kontrol edilmelidir. Hastaya ait ön tanı ve klinik bilginin yazılması testlerin doğru değerlendirilmesinde gereklidir.
  • Gönderilen her örnek için farklı örnek numarası verilmelidir çünkü her örnek ayrı ayrı değerlendirilmektedir (Örneğin bir hastadan biyokimya ve 24 saatlik idrar, gaitada gizli kan tetkikleri aynı anda istendiğinde farklı örnekler olması nedeniyle farklı örnek numaraları gerekmektedir.)
Örnek Alınması İle İlgili Genel Bilgiler
  • Günlük biyolojik ritim, birçok laboratuvar tetkikini etkilemektedir. Bu nedenle laboratuvar tetkikleri için kanın sabah verilmesi önerilir.
  • Fiziksel aktivitelerin testler üzerine kısa ve uzun vadeli etkileri vardır. Bu nedenle tetkik için hastaneye gitmeden önce ağır ve zorlayıcı egzersizden kaçınmalıdır. Kan vermeden önce yarım saat kadar dinlenmiş olmanız önerilir.
  • Genel olarak tüm testler için 12 saatlik açlık sonrası kan verilmesi önerilmektedir. İhtiyaç duyduğunuz miktarda su almanın laboratuvar testlerine olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Bu süre boyunca sigara, çay ve kahve içmekten sakınınız.
  • Birçok ilaç, laboratuvar testlerini olumsuz biçimlerde etkileyebilmektedir. Kullandığınız ilaçlar hakkında doktorunuzdan bilgi alınız. Düzenli kullandığınız ilaçlar var ise doktorunuz almamanızı söylemediği sürece kesinlikle günlük düzeninizi bozmadan ilaçlarınıza devam ediniz.
  • Metabolizma üzerindeki etkilerinden dolayı alkol-sigara kullanımı ile örnek alma zamanı arasındaki süre olabildiğince uzatılmalıdır. 

1.5. Numune Kapları ve Özellikleri

1.5.1. Kan Toplama Tüpleri

1.5.2. İdrar Toplama Kapları 

2. BİYOLOJİK ANALİZ ÖRNEKLERİNİN NAKLİ 

Örnekler hasta servislerinde, ayakta tedavi kliniklerinde ve numune kabul odalarında alınır. Toplu olarak laboratuvarlara gönderilir. Örneklerin usulüne uygun alınması, tekniğine göre çalışılması kadar uygun koşullarda laboratuvara taşınması da hatasız sonuçların alınmasında son derece önemlidir. 

Aşağıda yazılı olan durumlarda numune reddedileceği için bu tür eksiklikler konusunda numuneler kontrol edilerek eksiklikler giderilmelidir:
  • Hangi analizlerin yapılacağı net olmayan otomasyona girişi yapılmamış numuneler
  • Üzerinde hasta kimliğinin belirgin olmadığı numune
  • Son kullanma tarihi geçmiş tüpe alınmış numune
  • Yanlış antikoagulanlı tüpe alınan numune
  • Kapağı açılmış sızan numune kabı olması
  • Kırık tüp
  • Yeterli miktarda alınmamış numune
  • Tüpteki antikoagulan miktarının az veya fazla olması
  • Antikuagülanlı örneklerin pıhtılı olması
  • Antükuagülanlı tüplerin kan alımından hemen sonra alt üst edilerek karıştırılması
  • Kan alınan tüplerin dik olarak biriktirilmesi
  • Açlık, tokluk, egzersiz gibi durumlara dikkat edilmeden alınan numuneler

2.1. Örnek Taşıma Kapları

2.1.1. İkili Taşıma Kabı 

Kısa mesafelerde binalar arasında ve bina içinde klinik örneklerin taşınmasında ikili kaplar kullanılır. Bunlar; örnek kaplarının konulabileceği sporu içeren kapaklı, dayanıklı kaplardır. Örnekler spora yerleştirilir, kapağı sıkı kapatılır, kilitlenir ve laboratuvara taşınır.

2.1.2. Üçlü TaĢıma Kabı


2.1.2. Pnömatik taĢıma sistemi

Hastanelerde kan alma ünitelerinden laboratuvarlara kan tüplerinin personel tarafından taşıma işlemlerindeki zaman kaybı, tahlil sonuçlarının gecikmesi, kimi zaman tüplerin kaybolması ve karışmasına bağlı olarak hatalı sonuç riskini de beraberinde getirmektedir. Bu tür problemlerin önüne geçmek için Pnömatik Tüp, kan toplama sistemleri birçok hastane için tercih edilir olmuştur. Pnömatik Tüp Sistemi, kan örnek transfer sistemi yanında numune nakil sistemi ya da diğer taşıma işleri için de planlanabilmektedir.








Popüler Konular

Blogger tarafından desteklenmektedir.
 

Hakkımda

 

Tema Tasarım: Nano Yulianto | CSS3 by David Walsh | Powered by {N}Code | Türkçeleştirme: Karamsar Temalar